15 Şubat 2011 Salı

KIRILMA NOKTASI





Geçtiğimiz haftalarda, İstanbul’dayken, Ulusal Kanal’da gazeteci Çetin Ünsalan’ın programına konuk olmuştum. Tunus’taki olayları, Tunus Devlet Başkanı’nın ülkesini terk edişini konuştuk.

Ünsalan, o günlerde Ürdün’ü ziyaret eden Dışişleri Bakanımızın, bu kritik ziyaretini öne sürerek, Tunus’ta başlayan olayların kırılma noktasının Lübnan’mı olacağını sorduğunda, ben de “sanmıyorum” demiştim. İsrarla kırılma noktasının neresi ya da nereleri olacağını sormuştu Ünsalan, ancak benim beklentilerim ile onunkiler örtüşmüyordu, ama Hüsnü Mübarek’in de kolay yenilir yutulur lokma olmadığını bildiğim için, “kahinlik” yapmaktan da çekiniyordum.

Üçüncü dünya ülkelerindeki, haklın bilinçlenmesinden kaynaklanan, bilişim çağının kaçılmaz gereği olan “özgürlük ve adil paylaşım” arzusunun “kırılma noktası” Mısır’daydı ve Mısırlılar bunu “şimdilik” başardılar.



Mısır, gerek bir Kuzay Afrika ülkesi olarak, gerekse Ortadoğu’nun bir parçası olarak, tarihi geçmişi, entellektüel birikimi ile gözardı edilemeyecek ülkelerin başında yer alır. Osmanlı geçmişini de işin içine katarsak eğer, köklü bir devlet yapısına sahiptir ve devlet yönetimini iyi bilen insanlara sahiptir.

Şimdi mesele bu bilgi birikiminin “doğru” kullanılıp kullanılamayacağıdır. Yani Mısır’ın “çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşmasının sağlanıp sağlanamayacağıdır.

Türkiye’nin yaşamış olduğu 27 Mayıs 1960 askeri darbesini, bugün Mısır’da olup bitenler açısından yeniden anımsarsak eğer, askerlerin yönetimi ele almış olmalarını “dikkatle” izlemek gerekecektir. Mısır’da, Batı normlarında bir demokrasi bekleyip bekleyemeyeceğimizi de zaman gösterecek.

·      Mısır’daki askeri yönetim nasıl bir geçiş planı uygulayacak ?
·      Mısır’da yapılacak olan ilk seçimlerde nasıl bir seçim yasası kullanılacak?
·      Mısır’da yapılacak olan ilk seçimlere siyasi partilerin hazırlanması nasıl sağlanacak ve nasıl bir siyasi partiler yasası çıkartılacak?
·      Mısır koalisyonlar ile yönetilmeye hazır mı?
·      Mısır’da beklenilen “özgür ve demokratik” seçimlerin ardından ortaya çıkacak olan iktidara, olası muhalefet nasıl tepki gösterecek?

İşte tüm bu sorular “kırılma noktasının” gerçekleştiği Tahrir Meydanı’nın nasıl bir örneği oluşturacağının da yanıtını verecek.

Tahrir Meydanı “zaferi”nden sonra İran’ı, Cezayir’i hatta Fas’ı sessizlik içinde beklemek pek olası görülmüyor. Libya’nın domino etkisine nasıl dayanacağı ise apayrı bir soru.

Elbetteki bütün bu gelişmeler, İsrail’in kendisini toparlamasına neden olacak, İsrail’de çok yakında, aklı başında bir hükümet değişikliğini beklemek hiç şaşırtıcı değil.  Öte yandan Suriye ve Lübnan’da da artık farklı olacak yaşam.

Devrik Mısır Diktatörü Hüsnü Mübarek


Türkiye’ye etkisi ne olacak, bütün bu olup bitenlerin?

Türkiye, kendi içinde neyi tartışıp, neyi tartışmayacağını öğrenecek!

Ülkede bilinçli olarak yaratılan bölünmelerin bir yarar getirmediğini, başkanlık sistemi tartışmalarının, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin kol gezdiği ortamlarda yapılamayacağını, iki partili sistem özlemlerinin demokrasiden uzaklaşma olduğunu ve çok seslilikten korkulmaması gerektiğini öğrenecek Türkiye.

Türkiye, demokratik bir hukuk devleti olabilmek için çok bedel ödemiş ülkelerden birisidir ve bunun gerisine düşmeyeceğinin bilincinde olan bir halkı vardır.

Türkiye’de seçmenin önüne değil %10, %20 de baraj koysanız, sağduyu her zaman kazanır.

Ancak, şimdi Türkiye’nin önünde bir fırsat var, uydurmaca değil, gerçekten örnek olabilme fırsatı, Ortadoğu’nun güçlü ve demokratik devleti olarak dünya da söz sahibi olma fırsatı şimdi önümüzde duruyor, eğer bu fırsatı kullanamazasak, o zaman örnek almak zorunda kalırız ki, bu da ağır bir bedeldir! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder