30 Eylül 2010 Perşembe

Dünya Yazarlar Birliği PEN yönetimi Tokyo’da belirlendi


     Edebiyat, ifade özgürlüğü ve yazarlar arası iletişim için 1921’de kurulan PEN’in 76. Uluslararası Kongresi 27-30 Eylül günlerinde Tokyo’da 90 merkezin katılımıyla yapıldı. Uluslararası Yönetim Kurulu’ndaki 4 yer için 13 aday vardı. Tanıtım ve konuşmaları izleyen oylama sonucunda Norveç’te sürgünde olan Philo Njeri İkonya (Kenya PEN), Haroon Siddiqui (Kanada PEN), Gil-won Lee (Kore PEN) ve Tarık Günersel (Türkiye PEN) seçildi. Böylece Günersel Uluslararası PEN Yönetim Kurulu’na Türkiye ile Yakın Doğu’dan seçilen ilk yazar oldu.  Yeni Uluslararası PEN Genel Sekreteri ise Takeaki Hori (Japonya PEN). Geçen yıl Linz’de yapılan kongrede seçilen Uluslararası Başkan John Ralston Saul (Kanada PEN) görevini sürdürüyor.

     Edebiyat etkinlikleri ile zenginleşen kongrenin Temsilciler Meclisi toplantılarında Çin, İran, Küba, Meksika, Rusya, Türkiye ve Vietnam eleştirilen ülkeler arasında yer aldı. Günersel’in Türkiye ile ilgili önergesi desteklendi: Eleştirel çağrıda PEN üyeleri Muharrem Erbey, Ragıp Zarakolu ve Pınar Selek’in durumları ile Mustafa Balbay gibi tutuksuz yargılanabilecek gazetecilerin mağduriyetlerine değiniliyor, laiklik konusundaki kaygılara, Kürt yurttaşların haklarına ve YouTube yasağı ile 301. Maddeye yer veriliyor ve Türkiye hükümeti ve bütün ilgili kurumlar demokrasiyi derinleştirmeye davet ediliyor. Çağrı hükümete resmen iletilecek ve uluslararası medyada duyurulacak.     



Kuruluş hazırlığı tamamlanan Kamboçya PEN Merkezi oy birliğiyle PEN kulüpleri arasına katıldı. Alkışlarla kutlanan Kamboçya PEN Başkanı Sreang Hang 1970lerde Kızıl Kmerler tarafından öldürülen aydınlardan birinin oğlu.
Hapisteki Yazarlar Komitesi bağlamında düzenlenen bir toplantıda davet edilen (ve dönünce hapse girmemek için takma adla katılan) Çinli yazar  ülkesindeki eleştirel aydınlara yapılan baskılardan örnekler verdi; karakoldan gelen ‘çay davetlerine’ değindi, bunun sorgu anlamına geldiğini mizahi bir üslupla açıkladı.   
1936’da Japonya’da güçlenen militarizme karşı duyarlı yazarlarca kurulan Japonya PEN Merkezi 1956 ve 1984’ten sonra üçüncü kez kongre düzenlemiş oluyor. 3000 üyesi ve verimliliği ile en güçlü PEN merkezleri arasında.



2011 PEN Kongresi Sırbistan PEN Kulübü’nün evsahipliğinde Belgrad’da yapılacak. 1926’da kurulan kulübün 100 üyesi var.




Tarık Günersel









17 Eylül 2010 Cuma

TARIK GÜNERSEL DEMİŞ Kİ....

SON DAKİKA...SON DAKİKA...SON DAKİKA...SON DAKİKA...SON DAKİKA

TARIK GÜNERSEL 
ULUSLARARASI PEN YAZARLAR BİRLİĞİ 
YÖNETİM KURULUNA SEÇİLDİ
28. Eylül 2010








NEVVAL'İN YENİ KİTABI ÇIKMIŞ... DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK ...

http://www.nevvalsevindi.com/yeni/daha-fazla-ozgurluk/



7 Eylül 2010 Salı

MORKOÇ, İLK SERGİSİNİN AÇILIŞINDA TÜM ESERLERİNİ SATTI

Bugün (6 Eylül 2010) Beyoğlu The Hall de açılan genç sanatçı Merve Morkoç, sergilediği 10 eserinden 7 sini satışa sunmuştu. Serginin açılışı ile birlikte tüm tablolarını satan sanatçı ayrıca bu serginin devamı niteliğinde 5 eser de sipariş alarak ciddi bir başarıya imza attı...

Merve Morkoç küratörleri Roxane ve Cüneyt Ayral ile

Küratölüğünü Roxane ve Cüneyt Ayral'ın üstlendiği EROTİK ÜÇLEME sergi dizisinin ilki Koray Erkaya'nın fotografları ile açılmış, ardından Mehmet Sağbaş'ın tuvalleri sergilenmişti. Üçlemenin sonuncusu olan grafitti anlayışı ve tekniği ile çalışan Merve Morkoç sergisinde üç at başını satış dışı tutarak sergiledi. Balon üzerine boyama ile yaptığı bu denemeleri daha sonraki sergilerinde geliştireceğini söyleyen sanatçı romantik suçlular diye nitelenebilinecek resşmleri için her zaman sayı adlar koyuyor. Resimlerindeki sayıların sırrını açıklasa da gerçeklerini pek anlatmayı sevmeyen Merve Morkoç yaşamını resim sanatına adamış genç sanatçılardan...

Sergiden bir salon


Sergiyi gezen ünlü sanat adamı Yahşi Baraz, ressam Bedri Baykam ve şair Tarık Günersel Merve Morkoç'un çok başarılı olduğunu ve gelecek vaad eden sanatçılar arasında sayılması gerektiğinin altını çizdiler.

Merve Morkoç Bedri Baykam ve Cüneyt Ayral ile


İstanbul sanat çevresinden pek çok ressam ve yazarın da katıldığı açılışta Ottoman Antakya ve Efe Rakı ikram yaptılar...

Merve Morkoç eseri hakkıda Yahşi Baraz'a bilgi verirken



Merve Morkoç. annesi ve konukları ile



Akordeon ve Bandonyon kolleksiyoneri Dikran Özabacıyan, Ressam Melek Atakan ve Şair Tarık Günersel sergide sohbet ederken


Merve Morkoç'un sergilenen eserlerinden birisi
Roxane - Cüneyt Ayral Kolleksiyonu

Fotograflar: Burak Çimen / Buz Prodüksyon




4 Eylül 2010 Cumartesi

MERVE ORKOÇ SERGİSİ BASIN BÜLTENİ


1335
merve morkoç
resim sergisi
06 Eylül 2010 da
saat 19.30 da
The Hall de

„Bu sergide yaşamanın telâşına kapılmış kadınlar
genellikle huzursuz ve sormurtkan halleri ile
şekilden şekilde giriyorlar...“



Boyamak! Her zaman daha çok boyamak! 24 yaşındaki Merve Morkoç'un yaşamı boyayarak geçiyor. Sokak duvarları olsun, tual olsun, tahta.. Kısacası herşey ve heryerde... Yanına çok yaklaşırsanız sizi bile boyayabilir!

Kendisinden sanatını anlatmasını istediğimizde dijital ortamda gerçekleştiridiği illüstrasyonlardan, sokak duvarlarına kadar, elindeki her olanağı kullanabileceğini söylüyor. Ama altın kuralı sprey, akrilik ve marker üçlüsü olmuş.

Enerji dolu genç sanatçı Merve Morkoç, Mimar Sinan Üniversitesi' nde Grafik Tasarım bölümünde öğrenciliğini sürdürürken, Roxane ve Cüneyt Ayral'ın dikkatini çekti, Taksim The Hall'da geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana süren üçleme sergilerin son noktasını 06 Eylül'den başlayarak koyacak.

Sergilerin her biri erotizmi ve sanatı ara sokakta keşfetmeyi konu alırken, Merve boyalarını almış ve erotizmi, romantizm haline getiren kadınlarını kendi beyninde kurduğu dünyada kurcalamaya başlamış.

Yaşamanın telâşına kapılmış kadınlar genellikle huzursuz ve sormurtkan halleri ile şekilden şekilde giriyorlar... Bu sergimizde büyük şehirden kaçarcasına, hayvanlar ve bitkilerin arasında doğaya karışmış olacaklar. Bakalım burada huzur bulabilecekler mi?

Serginin adına gelince…

Merve'nin tüm işlerini incelediğimizde, "süslü püslü kelimeler" diye adlandırdığı klâsik isimlerden kaçarak, eserlerinin adlarını kendi içlerinde saklı sayılar olduğunu fark ediyoruz. Sanatçı yaşamış olduğu anıların günlerini, saatlerini, çalışma sürecini bu şekilde anlatıyor.

Bu sayılar serginin adına da yansıyor ister istemez... Bu serginin adını seçme zamanı geldiğinde "zaman şimdiki zaman" diyerek o anı ad olarak alıyor sergi: 1335. Bunu isterseniz bir sıra numarası olarak algılayın, isterseniz saat 13.35 diye düşünün isterseniz de Merve’nin opus ya da köhel sayısı buymuş deyin…

Bu projenin devamında, genç sanatçıları desteklemeyi kendilerine misyon edinen Roxane ve Cüneyt Ayral ile “Lakormis” imzasıyla da tanınan Merve Morkoç ve 9 genç sanatçı arkadaşı Paris'te devam edecekler maceralarına. Sanatçıların Paris’teki karma sergisi 04 Kasım’da açılıyor…

Şimdilik İstanbul'un "Redlight District"i diyebileceğimiz Beyoğlu’nun arka sokaklarında Merve Morkoç'un kadınları ile 06 - 29 Eylül 2010 arası The Hall'da tanışabilirsiniz!



Merve Morkoç ile özel söyleşi yapmak isterseniz, lütfen 0541 859 65 15 ten Roxane Ayral’ı arayınız..
Sergi’nin açılışında, 06 Eylül 2010 saat 19.30 da filim çekmek ve fotograf çekmek basın mensuplarına serbesttir.

3 Eylül 2010 Cuma

Çizginin Gizemi San Francisco Line


Müzik: Bir Avuç Dolar İçin – Ennio Morricone.
Havaalanı: Koşan ayak sesleri. Oakland.
Oyuncu: Clint Eastwood – Bedri Baykam.
Yer: San Francisco. 
Yerleşke: Berkeley Univercity – Evrenkent.
                                                Coğrafya: California – USA.
Amaç: Konferans – Osmanlı Sanatı.
 Ses: Dannn... Dannn... Dannn... saat sesi – Şıngırtı –
         Kumar makinesinden dökülen paralar... Las Vegas.
 Çöl: Las Vegas.
  Bitki : Zeytin ağaçları.
   İklim: Pasifik Okyanusu.
   Zaman: Zaman dışı. 8891.
   Kişi: X (İks) Man. Beachboys.
   Film: Serüven – Merak. Easy-Rider.
    Nesne: Güneş, kum, deniz, gözlük, boya, fırça, gözler, 
                 eller ...
     Araç: Uçak ve gürültüsü. Motorsiklet.
     

                Hey!... Baksana!...
     
      
      Bir adam oturmuş, bir aptal aşk romanı okuyor. İngilizce yazılmış bir Fransız aşk romanı. Anlamsız gözlerle sağa sola bakınıyor. Berkeley Üniversitesi’nin muhteşem yerleşkesi. Beyaz renge boyanmış trabzanlarıyla bir Fransız kahvehanesi. Sırf kızlı erkekli öğrenci dolu. Hava sıcak, yaz. Kızlar çiçekler gibi açılıp saçılmışlar sanki kırlarda. Viyaklayan Amerikanca konuşuyorlar. Adam beyaz ceket, bleujean ve beyaz kes giymiş, öyle, okumaya gayret ediyor. Sol önünden neredeyse, bir ses işitiyor, kimsenin anlamadığı dilden, bir tek o anlıyor: Türkçe. X(İks) Man buradaymış yahu... Nerde bu?... Adam uyanıyor, adamı tanıyor Ü.N.  Türkiye’den bir aydın o...N’aber yahu... derken bir başka adam karşısında duruyor onlara bakaraktan: Allı pullu, çiçekli bezekli, dize kadar uzanan bir şort giymiş: Renkli ve atlet. Peruk takmış sanki. Elinde bir deste kâğıt. Dağıtıyor mu?... Bilinmez... Dağıtıyor... Kimlere?... Oradakilere. Herkese. Manifesto. Karşı duruş bildirgesi. Suçlu Berkeley Üniversitesi’nin hemen ağzındaki resimler sergilenen müze, müze mi?... Bedri Baykam, Baykam Bedri, sanatçı, ressam, yazar...  Protestocu.

Oldular üç, üç kişi. Bedri aldı X(İks) Man’i müzenin önüne götürdü: Ona meseleyi anlattı, önüne koydu . Sanatta ırkçılık, sanatta ayrımcılık. Bu çağa yakışmaz. Yakışır mı hiç?...

Bedri’nin resmini sergiye, müzeye almamışlardı: Sırf yabancı olduğu için mi?... Evet mi, hayır mı?... Evet ya da hayır?... Fark etmez.

Bedri orada bildirisiyle karşı çıkıyor, şikâyet ediyordu. Kime?... Oradakilere, aydınlara, öğrencilere, kamuoyuna, kamuoyuna çok önem veren Amerika’ya, onun Birleşik Devletleri’ne.

Bravo Bedri, Bedri bravo.

                                                X(İks) Man, Bedri’yi hem biraz şaşkınlık, hem de çok hayranlıkla izledi, bildiriyi aldı, okudu.

X(İks) Man L’A.- Hollywood’a uçtu.


X(İks) Man Bedri’nin davetlisi olarak düzenlediği San Francisco Bildirisi’nin 20.yılı sempozyumuna Bilgi Üniversitesi’nde katılıyordu: Konuşacaktı. Cak... cuk... yoktu...Konuşacaktı. Konuştu.

Batı dünyası, Türkiye’deki modern resmi özgün bulmuyordu. Taklit (öykünme) buluyordu. Bizler sadece, Selçuklu – Osmanlı’da  kalmalıydık. Öyle mi?... Modernite’yi kendi tekellerine alıyorlardı. Modernite onların kültürüydü, sanatıydı, uygarlığıydı. Oysa biz?... Oraya yaklaşamazdık. Kimler?... Öbür ülkeler, sanatçıları. Oysa sanat evrensel değil mi?

Bedri karşı koydu, X(İks) Man  karşı koydu. Karşı koydu da ne oldu?... Herkes kendi konumunu korudu. Konumlar değişmedi, değişemedi.

Herkesin her tür resim yapmaya hakkı vardır. Bu resim sanat olmasa bile.

Bana göre yerleştirme, istifleme sanat değildir. O sanat ise  Rembrandt ne oluyor?..

                                                İstifle kardeşim, yerleştir ama o sanat değil. Ne mi?... Kolaycılık. Anti-sanat olarak sanat mı?... Başımıza bu derdi tuvalet açtı: İşeleme. – Marcel Duchamp. Protest sanat. Bienali ve klâsiği eleştirme, yerme, yıkma.

Sanata yeni, yepyeni bir boyut kazandırma.

Bedri de öyle mi yapıyor, aynı olmasa bile? Çizgi, çizme, karalama, duvarla bir çocuk gibi, satıhla oynama. Grafiti. Eski Yunanca çizgi, çizgileme, çizgiyle eşelenme. Bu da ilinti estetiğine girer mi?... Aynı yerleştirme gibi. Girmez, girmez mi?... O zaman nereye girer?... Bu bir sanat mı? Bu bir resim mi? Bu bir resim sanatı mı?...

Tartışmaya açık... Evet, bu bir resim sanatıdır, diyor modern zamanlar. ( Bu, bir Charlot filmi değil ).

Bedri, çizgiyi, bilerek naifleştiriyor, çocuklaştırıyor. Çizgiyi nesne haline dönüştürüyor. Çizgi cisimleşiyor, boya ikinci plânda kalıyor. Çizgi 1.plâna çıkıyor, öne çıkıyor. Boya arkada kalmayı yeğliyor.

Çizgi kendi halinden bir başka hale dönüşüyor. Bir başka hâl olarak görünüyor. Eski Yunan, Roma freskolarında – duvar resimlerinde – olduğu gibi mi?... Yooo... Hayır, öyle değil...  Böyle, bu haliyle. Sade, basit, acemi haliyle. Çizgi burada (bilinçli bir) acemidir. O zaman, o, çizgi değildir. Nedir?... Resimdir. Modern çizgi, resimdir. Modern resim, çizgidir. İkisi arasında bir özdeşlik vardır: Modern çizgi özdeş resim, ve birbirlerini içeriyorlar:
1.      Modern çizgi, karşılıklı içerme ve özdeş olma, Resim.
      Modern  çizgi  ‹
                                ≡
                                   ›  Resim
2.      Modern resim, karşılıklı içerme ve özdeş olma, Çizgi.
      Modern  resim  ‹
                                 ≡
                                    ›   Çizgi

Mağara resimleri modern resim değil mi? Bedri’nin resimleri bizi kendi iç mağaramızda mı dolaştırıyor? Onlarda, düz ovalarda ve düz yamaçlarda sivrilmiş fotoğraflarla da yüzyüze geliyoruz. Orada siyasîleşiyoruz: Che Guevara, Deniz Gezmiş,...

Hepsinden öte Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’mız. Emperyalizme meydan okuma: Türk Bayrağı Ay-Yıldız.

Fransız Devrimi, Delacroix’nın Marianne’ı, tricolor-üç renk: Mavi-Beyaz-Kırmızı.

Tarih ve Devrim canlanıyor: Kısacası insanın varlık olarak özgürlük savaşımı.

Bedri, şimdi sıra Spartaküs’ü resmetmen de. Yoksa o da gerçekleşti mi? Tuvalinde...?...

Resimlerine baktığımda hep Brigitte Bardot ve Akbaba dergisindeki plâjlardaki karikatür kadınları anımsarım.

Bak Bedri, fırçayı bırak....

Bir geldiler
Pir geldiler
Atlarına binmişti itler
Che’leri alıp gittiler
Deniz’lerin dibine indiler.
                           Ernesto Che Guevara için.
                            Deniz gezmiş -  Che Sergisi için.
                             
                            Çağdaş Sanatlar Galerisi
                             2009 Ocak 10
                              Angora – Ankara.
               

                                                 Böyle düşündü Derûn-î  ibn  Derûn-î .

                                                                                               
                                                                                  Prof.Dr.Şahin Yenişehirlioğlu