23 Mayıs 2010 Pazar

ATMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ ! ...


Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık için yapmış olduğu konuşmasında başbakan için seçmiş olduğu ve başbakanın adlarından birisi olan “Recep”, Gandi Kemal’in yarın nasıl bir muhalefet yapacağının da göstergesini oluşturuyor...




Yalnızca 10-15 bin kişinin katılmış olduğu tarihi kurultayı değil, 75 milyon Türkiye’yi heyecanlandıran Gandi Kemal, parti meclisi üyelerini belirlerken gösterdiği özen ile “halkın sözüne hep kulak vereceğinin” de teminatını vermiş oldu.



Ali Topuz’un kızgın karşı çıkışı ise, bir önceki yönetimin neden istenmediğinin kanıtı oluverdi. Yani taşlar hızla yerli yerine oturuyor.



Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinin nedeni Baykal’ın “iktidar olmak istememesi” dir, Türkiye’de solun günden güne silikleşmesinin nedeni olan Baykal’ı götüren bir kaset değildir.



Aslında kaseti de öyle çok abartmamak gerekir. Fransa yıllarca ünlü lideri Mitterand’ın sevgilisini ve evlilik dışı çocuğun konuşmuştur, aynı Fransa bugün Sarkozi’nin eşinin şeffaf elbisesinden görünen memelerini tartışmaktadır, Fransa’nın başkenti Paris’in belediye başkanı ise eşcinsel kimliğini ne seçimden önce, ne de sonra gizlememiştir. Yani insanların yatak odaları siyasi performanslarını olumsuz etkiler ya da toplumsal değerlerin çökmesine neden olur diye bir kural yoktur. Recep beyi elbette rahatsız eder bu durum, çünkü onun istediği aile düzenindeki kadın “çağdaş kadın” değildir, onun düzenindeki erkek de erkekerkil dünyanın buyurucu, hükmedici, korkutan ve aile ekonomisini elinde silah olarak taşıyan erkektir. O nedenle Baykal’ın kasedini bu kadar ciddiye alması doğaldır.



Deniz Baykal kaset meselesi ortaya çıktığından beri BU KASETLE BENİM ALAKAM YOKTUR, BÖYLE BİRŞEY OLMAMIŞTIR demediği gibi, kasedin diğer muhattabından, Nesrin Baytok’tan da ses seda çıkmaması herkesi, bu ilişkinin varlığı konusunda düşündürmektedir. Her ne kadar kimsenin özel hayatı kimseyi ilgilendirmezse de, politika ve sanat dünyasının yıldızlarının attıkları her adım herkesi ister istemez ilgilendirir. Onların yedikleri yemekten, bindikleri araçtan, tatil yaptıkları yörelerden tutun, sevgililerine kadar herkesin ilgi odağı olması normaldir. Magazin basını dediğimiz iş budur ve basın dünyasında da en çok satan haberler bunlardır.



Gandi Kemal de kurultay salonuna giderken eşi ile birlikte gitmemiş midir? Oğlu, evin kapısında bekleşen gazetecilere çay ikram etmemiş midir? Bunların hepsi birer göstergedir.



Kemal Kılıçaroğlu’nun seçilmesi sırasında Rahşan Ecevit’in salona gelmesi önemli bir “solda birleşme” sinyalidir. DSP den, genel başkanları Masum Türker’den gelen kınama ise Türkiye’de halâ bazı gerçekleri göremeyenlerin olduğunu göstermektedir. Türker o koltuğu yıllarca özlemiş anlaşılan ki Türkiye’nin geleceğini düşünmüyor...



Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün başlatmış olduğu hareketin de, şimdi yeniden düşünmesi gerekmektedir. Bu hareketin içinde olan Hikmet Çetin’in “davet edilseydim kurultaya giderdim” demesi yanlış, çünkü davet millet tarafından açık seçik yapılmıştır, arzular milletin arzularıdır. Mustafa Sarıgül’ün şimdi başka türlü düşünmesi gerekmez mi?



Kamer Genç’in “iyi bir teklif gelirse katılırım” demesi de yanlış, artık Türkiye CHP çatısı altında koşulsuz bir birleşmeyi ve iktidara yürüyüp ülkeye nefes aldırılmasını, korku imparatorluğuna, baskılara son verilmesini, hakça bir düzenin kurulmasını istiyor, hesaplarla yapılan siyasetten usandığını açık seçik söylüyor.. O halde politikacıların da bu sese kulak vermeleri gerekiyor, çünkü Gandi Kemal, nasıl başbakana “Atma Recep din kardeşiyiz” diyorsa, yanındakilere de “aklınızı başınıza alın, kimseye kuruş yedirmem, buna kalkışanın da canına okurum” diyor, hani derler ya yaptığı iştir kişinin söze bakılmaz diye... İşte öyle, Kemal Kılıçdaroğlu iki AKP milletvekilinin istifasına neden olan dosyaları hazırlayan İstanbul Milletvekili değil midir?



Kemal Kılıçdaroğlu’na başarılar dilemekten, umutla yüzü gülmeye başlayan Türkiye’ye de “yolunuz açık olsun” demekten başka ne gelir elden?



Ama unutmamak gerekir ki tarih yazmak farklı bir iştir ve Türkiye’nin demkorasi tarihi Önder Sav’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek vermiş olduğu hizmeti not etmiştir...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

CROSSDRESSER EYLÜL DE İSTANBUL'DA


FRANSA'DA GEÇTİĞİMİZ MART AYI VİZYONA GİREN CROSSDRESSER FİLİMİ EYLÜL AYINDA YALNIZCA İKİ GÖSTERİM İÇİN İSTANBUL THE HALL'DE OLACAK.

FİLİMİN YÖNETMENİ VE BAŞ AKTÖRÜ/AKTRİSİ DE FİLİMLE BİRLİKTE İSTANBUL'A GELİYORLAR...

AYRAL CONSULTING ART AND ENTERTAINMENT AGENCY'NİN BİR SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ OLAN FİLİMİN BÜYÜK İLGİ GÖRMESİ BEKLENİYOR...

HOOP ! TRAVESTİLER VE FAHİŞELER DE İNSANDIR...



Haber Türk Gazetesi’nin 21 Mayıs nüshasının İstanbul ekinde Esra BOĞAZLIYAN adlı genç gazetecinin haberi manşetten HOOP! AİLE VAR başlığı ile yayımlanmış.
Öncelikle, gazeteciliğin pek çok aşamasını yaşamış ve kırk yıldan çok zamanını, emeğini bu mesleğe vermiş birisi olarak, Esra BOĞAZLIYAN’ın derhal işine son vermeyen Genel Yayın Müdürü’nü kınamak istiyorum. Böyle bir haberi nasıl koyabiliyorlar gazeteye? Ardından, Esra BOĞAZLIYAN’ın halâ görevinden istifa etmemiş olması da garip geliyor insana, değil görevinden, mesleğinden vazgeçmesi gerekmiyor mu?
Esra hanım! Gazetecilik dediğimiz meslek, önünüze gelen fotograflara bakıp, masa başında olur olmaz haber yazarak yapılan, sansasyondan medet umulan, insanları karalayarak, kınayarak, onların üzerine basarak bir yerlere gelmenin denendiği bir meslek değildir. Belki çevrenizde, etrafınızda sizi yanlış yönlendiren dostlarınız, ağabey ve ablalarınız vardır ama, bu işi size yanlış göstermişler, yanlış öğretmişler... Yazdığınız haberden ötürü sizi “insanlık adına” kınıyorum.
Bakın size haberinizin analizini yapayım :
1) Travestiler, fahişeler, sokaklarda ise bir talep yüzündendir. Özellikle travestiler ile birlikte olan “erkekler”, zaten cinsel tercih sınıflamasında “biseksüel” olarak kabul edilirler. Yani sonuçta onlarla travestilerin, cinsel tercihleri açısından bir farkları yoktur. O yüzden eğer bir kınama söz konusu ise, yalnızca “arz eden” değil, “talep eden” de aynı durumdadır.


2) İnsanların cinsel tercihleri yalnızca kendilerini ilgilendirir, başkasını değil. Hele hele ulusal basını hiç, ama hiç ilgilendirmez. Basını ilgilendiren olsa olsa, zor durumda kalıp, işsizlikten, yoksulluktan, korumasızlıktan ötürü fahişelik yapmak zorunda bırakılan bu insanların sorunlarına çözüm arayıcı yayınlardır. Sizin yazmış olduğunuz yayını tarif etmek gerekirse, terbiyesizliktir...
3) Gazeteci bir haberi yazmaya oturduğu zaman, önce vicdanı ile başbaşadır. Bir gün işsiz, güçsüz kaldığınızı, kimsenin size ekmek vermediğini düşünün ve haber yaptığınız kaldırımda, kendi bacağınızı açıp, müşteri kollamak zorunda kaldığınızı “tahayyül” edin bakalım.. Neler hissedeceksiniz? O zaman, böye bir haberi yazar mıydınız, yoksa bu olayın üzerine gidip, cinsel tercihlerinden ötürü, ya da fahişelik yapmak zorunda kaldığından, toplumun dışına itilmekte olan insanlara, insanlarınıza nasıl sahip çıkabileceğinizi mi düşünürdünüz? Ve yollara düşüp bu konuda bir haberi, röportajı, araştırmayı yazmayı mı daha uygun bulurdunuz?
Yazdığınız haber de ayrıca haber tekniği ve gazetecilik bilgisinden yoksun. Bir kere dediğiniz bölgelerin dışında da bu insanlarımız ekmek aramaktalar, hem de canlarını tehlikeye atarak üç kuruş için vücutlarını pazarlamak zorundalar ve zaman zaman sizin gibi duyarsız gazetecilerin yaptıkları haberler ile kanı kabaran güvenlik güçlerinin içinden Hortum Süleymanlar çıkmaktadır. Burada bir güvenlik zafiyeti falan yoktur, burada bir yoksulluk, bir toplumsal duyarsızlık ve erkekerkil toplumun çıkarcılığı vardır. Ama sizin dünyadan haberiniz yok ki!...
Bu toplum cinsel kimliklerini gizlemeden sahneye aktaran sanatçıların televizyon programlarında raiting rekorları kırabilen bir toplumdur, bu toplum ilk cinsel deneyimini hayvanlarla yaşamış pek çok insanın yaşamakta olduğu bir toplumdur. Öte yandan “erkekliğini” tartışmayan erkeklerinin yollarda travesti kolladığı bir toplumdur. Ben travestilerin cinsel kimliklerinden ötürü toplum dışına itilmelerinin nedenlerini araştıran, toplumdaki bu cinsel kimliksizliğin nedenlerini araştıran haberler, araştırma ve yazılar bekliyorum, ama siz sayfalar dolsun, bacak resimleri ile gençlerin daha çok kanı kaynasın, polislerin copları bilensin diye, koca koca resimlerle sayfaları doldurup duyarsız bir gazetecilik yapmayı yeğliyorsunuz. En azından ayıp ediyorsunuz...
Siz böyle haberler yaptıkça, çağdışı, cahil, örümcek kafalı bakanlık koltuğuna oturmuş bakanlar da çıkıp cinsel kimlik farklılıklarını “hastalık” diye adlandırıyorlar ve tabii kamu oyu da onların bu “beyanlarını” doğru zannediyor, çünkü gazeteler de bu savlarını destekleyen haberler yapıyor..
Farklı cinsel kimliklerdeki insanların haklarını korumak üzere kurulan dernekler ve platformlar da yapmakta olduğunuz haberler sayesinde (!) çeşitli yollarla kapatılıp, çalışmaları engelleniyor, oysa dünyanın belli başlı ülkelerinde, girmek için can attığımız AB ülkelerinde her yıl, özellikle de Haziran aylarında "GAY PRIDE" yani eşcinsellerin onur günleri kutlanıyor, insanlar sokaklarda yürüyüşler yaparak haklarını savunuyorlar...
Kısacası Esra hanım, sizden utanıyorum !...