14 Ekim 2011 Cuma

İSTANBUL ADLİYE SARAYI


İstanbul Adliye Sarayı'nın ana girişi

Geçen gün bir “şahitlik” işi için İstanbul’un yeni adliye sarayına gitmek zorunda kaldım. Umarım bundan sonra gitmek zorunda kalmam...

Dev bir yapının içine, 15-20 milyon insanın yaşamakta olduğu şehrin adli işleri yerleştirilmiş yerleştirilmesine ama, neyin nerede olduğunu bilebilmek ve bulabilmek için ancak ve ancak kahin olmak gerekiyor.

Otoparkın 7inci katında yukarılara çıkabilmek için tek asansör var. 20 kişi taşıdığı yazılmış olan asansöre 11inci kişi bindiğinde asansör kapılarını kapatmamakta israr ediyor !...

Yürüyen merdivenler var olmasına ama, dizi dizi asansörleri çağırabilmek için, her birisinin düğmesine ayrıca basmak zorundasınız, otellerde olduğu gibi bir düğmeye basıp hangisinin geleceğini beklemek yok.. Kalabalıkta sürekli uyanık ve hareket halinde olursanız eğer o zaman belki asansörü yakalayabilirsiniz...

Aile mahkemesinin önündeydim. Mahkemeden her çıkan gurup önce birbirine sözle sataşıyor, ardından da kavga gürültü başlayıp, yumruklar konuşuyordu. İri yarı birkaç avukat olmasaydı etrafta, “Allah muhafaza!” birisinin başına kesin birşey gelebilir. Hele hele uyanığın birisi, bir silah ya da bıçak sokmuşsa içeriye, o zaman işte seyredin siz heyecanlı manzarayı. Kan gövdeyi kolaylıkla götürebilir yeni İstanbul Adliye Sarayı’nda. Güvenlik sıfırın da altında.

Mahkemeye düşmüş tarafların, “ihtilaf” halinde olduklarını düşündüğünüzde zaten kavga çıkmaması olası değil, çünkü taraflardan birisi her zaman “mağdur” olduğu inancındadır ve eğitim seviyesi ile uygarlık seviyesi hayli düşük olan insanlarımızın kavgaya meğilli oldukları da bir gerçektir.

TEKRAR EDİYORUM : İSTANBUL ADLİYE SARAYI’NDA GÜVENDE DEĞİLSİNİZ! İŞİNİZ DÜŞERSE EĞER, ÇOK DİKKATLİ OLUN, KİM VURDUYA GİTMENİZ İŞTEN BİLE DEĞİL !

Ana kapının önünde sigara içmeye çıktığımda gördüğüm manzara bir başka kötüydü.

Elleri kelepçeli suçlular, ana kapıdan getiriliyor, mahkemesi görülmüş ve ceza evine gönderilen suçlular ya da tutuklular da aynı şekilde ana kapıdan çıkarılıp götürülüyordu. İnsanların bu durumlarını, bu kadar alenen göstermenin insan onurunu kırmaktan başka, bir türlü işkenceden başka neyle açıklanabilineceğini düşünüyorum...

Suçun ve suçlunun günden güne artış gösterdiği bir ülkede yaşıyoruz ve Adliye Sarayımızın büyüklüğü ve ihtişamı ile övünüyoruz, bu bir başka komedi, ama o dev binayı bu kadar kötü işletiyor olmak da ayrı bir cehalet ya da umursamazlık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder