10 Ağustos 2011 Çarşamba

SÜTYEN MESELEMİZ



Memlekette seçilmiş milletvekilleri “tutuklu”, mazbatalarını almış oldukları halde yasama görevlerini yerine getiremiyorlar. Kesinleşmiş bir suçları yok, tutukluluk halleri yılı geçmiş, millet güvenip oy vermiş, seçmiş, ama hakimler güvenip tutuksuz yargılanmanın yolunu açmıyor...

Halâ yemin etmemiş olan BDP’li milletvekilleri parti gurup toplantılarını Diyarbakır’da yapmayı sürdürüyorlar.

Bir gurup Kürt kökenli Türk Vatandaşı, özerklikle ilgili bildiri yayımlıyor, yıllarını yurt dışında geçirmiş Kürt aydını, yazarı, şairi yurduna dönüp “ federasyonun” en akıllı çözüm olduğunu söylüyor.

Kuzey Kıbrıs’ta kazan kaynıyor, Güney Kıbrıs AB’nin dönem başkanlığına hazırlanıyor, komşuları ile “sıfır sorun” işini becerememiş olan T.C. Dışişleri Bakanlığı, AB ile ilişkilerimizi donduracağız diyor, herkes dönüp yeni kurulan AB Bakanlığı’na bakıyor..

PKK’nın saldırıları durmuyor.. Hergün iki taraftan da ölüm haberleri sürekli geliyor, kanıksanma yolunda yeniden hızla ilerleniyor.

Her iki seçmenden birisinin oyunu alabilmeyi başarmış olan iktidarın, bu konularda sabrı tükenmiyor...

Suriye’de olup bitenler ABD’nin canını sıkıyor, ama Kaddafi’yi al aşağı edemeyen, Afganistan’da ciddi kayıplar verip, işi başaramayan, Irak’ta çuvallayan ABD, şimdi bu “fena ekonomik göstergeler” varken bir de Suriye’ye saldırmak istemiyor, çünkü bu saldırı işi hayli pahalı. Bu yüzden de işi bizimkilere ihale edip “Bu iş bizim iç işimizdir, sabrımız taşıyor” gibilerinden altı boş demeçlerle gülünç olmamıza neden oluyor.

Bu durumda oturup, hangi konuda ne yazacağım, eleştirsen de yararı yok, çünkü kimse ne dediğini bilmiyor.. İyisi mi dedim, şu eski mesleğimden söz edeyim ve sütyen meselemizi yazayım.

Tatil nedeni ile Bodrum’a geldim. İnsanların sokakta sigara içtikleri için saldırıya uğramadıkları, şortla minibüse bindikleri için yumruk yemedikleri tatil beldemizde, kadınlarımız bikinileri, trasparan buluzlarından görülen sütyenleri ile rahatça dolaşıp gezebiliyorlar. Elbette buraya “şimdilik” diye bir not koymakta yarar var, çünkü üçüncü dönem iktidarın daha ilk ayında, sopa yiyen sporcu kızımız, Erzurum’da, sokakta sigara içmek yüzünden tartaklanan genç kadın çoktan manşetlerde haber oldular. Onların yanı sıra, suskun durup, ses etmeyen, etliye sütlüye buluşmamayı yeğleyen halkımız da haber olmadı değil..

Efendim, 1982 yılında başladığım kadın içgiyimi işine giriştiğimde, kadınlarımızın sütyen giyinmeyi bilmediklerini farketmiştim.

O zamanlar daha bu içi dolgulu (kabuklu) sütyenler yoktu. Kadınlarımız kendilerine bir beden küçük sütyen aldıklarında, daha zayıf olduklarını sanırlar ve sütyen bonelerinin içinden fışkıran memeleri ile, karşıdan bakıldığında 4 memeliymiş gibi dururlardı. Bu da yetmiyormuş gibi sağ ve sol yanlarından etleri fışkırır ve fena bir görüntü verirlerdi. İşte bu yüzden gündelik gazetelerden başlayıp, haftalık dergilere, aylık kadın dergilerine kadar sütyenin nasıl seçilmesi, nasıl giyilmesi konusunda konuşmaya, anlatmaya başladım. Baktım ki o da yetmedi, oturdum THE SÜTYEN diye bir kitap yazdım ve her yıl içgiyim mağazalarında, büyük mağazaların içgiyim bölümlerinde çalışmakta olan arkadaşlarımızı toplayıp, iki üç gün süren seminerler verdim. Kadınlarımıza da, sütyenlerini alırken, bu yetiştirilmiş uzman arkadaşlarımıza başvurmalarını önerdim. Bütün bu çalışmalardan sonra, sütyen satış istatistiklerimiz Türkiye’de doğru sütyen kullanımının arttığını göstermeye başladı bize, eğitimin yararını görmeye başlamıştık.     

1996 yılı sonunda mesleği bıraktım.

Sütyen işindeki icadlar artmaya başladı bu yıllar içinde ve günümüzde meme ucunun görünmesini engelleyen hazır boneli (kabuklu) sütyenler, özellikle muhafazakar toplumlarda rağbet görmeye başladı, bu tür ürünler, kadının memesi, sütyen bonesi içinde dolaşıp gezse de dışardan eşitlenmiş bir görüntü de vermekte olduğu için en çok sevilen sütyenler oldular, hatta pek çok üretici klâsikleri üretmekten vazgeçtiler bile.

Gelin görün ki. Nereden baksanız 10 yılımı alan “giyinmeyi öğretme” çabam boşuna gitti ve yine bütün kadınlar yanlış sütyenler giyinmeye başladılar..

Anlaşılan bizim topplumumuzda “öğrendiği anlayıp, içselleştirmek” gibi bir davranış olmadığı gibi, öğrendiğini aktarmak, yeni nesillerle paylaşmak gibi bir davranış biçimi de yok, bu yüzden de, ne öğreniyoruz, ne öğretiyoruz. Geldiğimiz yer ise gözler önünde...

Sütyen gibi, çoğumuzun düşünüp ciddiye almadığı bir mesele, bize nasıl yanlış giyinen bir kadınlar ordusu sunuyorsa, memleket gibi ciddiye alıp düşünmediğimiz meselemiz de bize, yanlış yönetilen ve günden güne sömürgeleşen bir Türkiye sunuyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder