9 Haziran 2010 Çarşamba

TÜRKİYE NASIL DEĞİŞİYOR ?

Eskiden, yani bundan 45 – 50 yıl öncesinde ayakkabıların topuklarına ve burunlarına demir çakılırdı, bu hem, yürürken afilli bir ses çıkartır, hem de ayakkabının tabanının eskimesini önlerdi. Şimdi giyindiğimiz ayyakkabıların kösele tabanları hemen hemen yok gibi...


Bir zamanlar yarım paket margarin, ya da bir paket Bafra sigarası elde edebilmek için saatlerce kuyruklarda bekler, itişir kakışır, rüşvetle evine koliyle margarin getirtenleri kınardık...

Yollar bozuktu, yağmur yağdığında çamur olurdu, o nedenle şehirlerdeki apartmanların önünde bir demir vardı ki, ayakkabıların tabanları orada çamurdan arıtılırdı, şimdi olduğu gibi eve gelene “galoş” verilmezdi...



Dolmuşlar, yoldan geçeni alır, taksiler “dat-dut” etmeden yolcusunu beklerdi. İstanbul’da, Avrupa yakasından Anadolu yakasına Kabataş’tan arabalı vapur iskelesinden, vapurlarla geçilirdi.

Eskiden sinemaya , tiyatroya giderken, sanata ve sanatçıya olan saygıdan olacak, insanlar kravat takar, ceket giyinir, hanımlar ise özenle seçerlerdi giyimlerini.

Yarım paket Amerikan sigarasını, enselenmemek için çorabımızın içinde saklar, mahallenin en güzel kızını bu paketle tavlardık, ertesi gün bir tane sigarası eksilmiş paketi en yakın arkadaşımıza verir, onun da bir başka güzele yâr olmasını isterdik. Eskiden “yakın arkadaş” vardı, şimdi nedense adı “kanka” oldu...

Eskiden, bir mekâna bir milletvekili girdiğinde herkes “neredeyse” ayağa kalkar, selamlar, saygı duyardı. İnsanlar kendi seçmiş olduklarının değerini bilir, milletvekiline saygı göstermenin, aslında kendine saygılı olmak anlamına geldiğini düşünürdü. İnsanlar eskiden DÜŞÜNÜRDÜ... Ama saygı gösterilenler de buna lâyık insanlardı, söyledikleri sözün bir değeri, anlamı olduğunu bilirdi herkes...

Şimdi bakıyorum da Türkiye çok, ama çok farklı bir ülke olmaya başladı... 7,5 yıldır süren AKP iktidarı, insanları farklı bir yöne yönlendirmek için son derece ciddi bir çaba içine girdi.

Bütün gün televizyonlardan, “memleketin” ne kadar iyiye gittiğini duyuyoruz, dinliyoruz ama iş sokaktaki insana gelince, duyup dinlediklerimiz çok farklı...

Nasıl olmuşsa olmuş, BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üye olmuşuz. Eh bu başarı tabii, ama bu başarı yüzünden içerde olup biteni unuttuk, ha babam, de babam dışardaki sorunlarla uğraşıyoruz.

Hani şu son günlerin kıyameti Mavi Marmara Gemisi meselesi var ya...





• Bu gemi yola çıkmadan önce İsrail’in Ankara’daki büyükelçisi televizyona çıktı ve “biz bu gemiyi sokmayız kardeşim” dedi. İsrail’in yönetiminin faşist ve sorumsuz bir yönetim olduğunu da biliyoruz, bu da sürpriz değil. Eee peki neden gönderdik o zaman bu gemiyi? Hem Türkiye’nin tüm yardımlarını KIZILAY götürmez mi, geleneğimiz bu değil midir? Bu yeni yardımcılar nereden türediler? Neden onlar yapıyor bu işleri de Kızlay’ın esamesi okunmuyor?

• On kişi öldürüldü bu gemide, peki bunun hesabını hangi vurdumduymazlar verecek?

• İsrail bizi, Kıbrıs’ta işgalci olarak gördüğünü söylüyor ve bize karşı eyleme geçecek(miş), bunun altından nasıl kalkacağız?

• PKK gün geçmiyor adam öldürüyor, şehit cenazesinden geçilmiyor ortalık. Ah vah ediyor hükümet, cenazelere bakanlar, milletvekilleri gidiyor, ama Taksim Meydanı’nda eylem yapan ve “artık yeter” diyen kimse yok. Bu ne biçim duyarlılık. Yani PKK’nın öldürdükleri, Mavi Marmara Gemisi’nde ölenlere göre ikinci sınıf şehit mi oluyor? Bilsek de ona göre davransak !



• ABD bizimle dalga geçiyor. O ilk ziyaretini bize yapan Obama, Güvenlik Konseyi’nde İran’a karşı yaptırım kararı aldırıyor ve bizim Brezilya ile kalkıştığımız diplomatik girişimi kabul etmediğini, bu karar açıklanmadan bir iki saat önce bize bildiriyor. Hani onurlu dış politika?



• Hani Ermenistan işini çözüyordu bizim “romantik” dışişleri bakanımız? Ne oldu? Sorsak şimdi “onun da zamanı gelecek, göreceksiniz..” diye ortalama bir yanıt alacağız.

“Memlekette” Maden işçisi grizuya kurban, işçi, memur, emekli açlık sınırında, İstanbul desen ayrı alem, bir yağmura teslim oluyor, insanların yağmur suyunda boğulduğu bir “çağdaş” metropolde yaşıyoruz anlayacağınız...

Anlatmakla bitmez...

Türkiye değişiyor, artık yurttaşını umursamayan, ille bölgesel güç olmanın, yurt dışında sevilip sayılmanın (!) mağrifet sayıldığı bir ülkeye dönüşüyor..

Avrupa Birliğine girmenin “hedef” olduğu, ama bu hedef için hiç bir uyumun olmadığı bir garip ülkeye dönüşüyor ve inanın ben bu Türkiye’yi anlayıp, tanımakta güçlük çekiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder