13 Haziran 2010 Pazar

BU NE İŞTİR ?

İSTANBUL BEBEK, AŞİYAN KAVŞAĞINDAKİ TRAFİK IŞIĞININ NE İŞE YRDIĞINI ANLAMAK İÇİN MÜNECCİM OLMAK GEREKİYOR...


ÇÜNKÜ DENİZ  TARAFINDAN KARA TARAFINA KARIŞIDAN KARŞIYA GEÇMEK İÇİN ÖNCE YOL KENARINA KOYULAN ÇELİK HALATLARI AŞMAK GEREKİYOR..

ŞEHİRCİLİK VE ŞEHİR PLÂNLAMASI, TRAFİK VE YAYALARIN RAHATLIĞI KONUSUNDA İYİCE UZMANLAŞTIĞIMIZ NASIL BELLİ OLUYOR :-)))))

TAM BİR "KİM KİME DUM DUMA" KEŞMEKEŞİ YAŞANIYOR ŞEHİRDE...

9 Haziran 2010 Çarşamba

TÜRKİYE NASIL DEĞİŞİYOR ?

Eskiden, yani bundan 45 – 50 yıl öncesinde ayakkabıların topuklarına ve burunlarına demir çakılırdı, bu hem, yürürken afilli bir ses çıkartır, hem de ayakkabının tabanının eskimesini önlerdi. Şimdi giyindiğimiz ayyakkabıların kösele tabanları hemen hemen yok gibi...


Bir zamanlar yarım paket margarin, ya da bir paket Bafra sigarası elde edebilmek için saatlerce kuyruklarda bekler, itişir kakışır, rüşvetle evine koliyle margarin getirtenleri kınardık...

Yollar bozuktu, yağmur yağdığında çamur olurdu, o nedenle şehirlerdeki apartmanların önünde bir demir vardı ki, ayakkabıların tabanları orada çamurdan arıtılırdı, şimdi olduğu gibi eve gelene “galoş” verilmezdi...



Dolmuşlar, yoldan geçeni alır, taksiler “dat-dut” etmeden yolcusunu beklerdi. İstanbul’da, Avrupa yakasından Anadolu yakasına Kabataş’tan arabalı vapur iskelesinden, vapurlarla geçilirdi.

Eskiden sinemaya , tiyatroya giderken, sanata ve sanatçıya olan saygıdan olacak, insanlar kravat takar, ceket giyinir, hanımlar ise özenle seçerlerdi giyimlerini.

Yarım paket Amerikan sigarasını, enselenmemek için çorabımızın içinde saklar, mahallenin en güzel kızını bu paketle tavlardık, ertesi gün bir tane sigarası eksilmiş paketi en yakın arkadaşımıza verir, onun da bir başka güzele yâr olmasını isterdik. Eskiden “yakın arkadaş” vardı, şimdi nedense adı “kanka” oldu...

Eskiden, bir mekâna bir milletvekili girdiğinde herkes “neredeyse” ayağa kalkar, selamlar, saygı duyardı. İnsanlar kendi seçmiş olduklarının değerini bilir, milletvekiline saygı göstermenin, aslında kendine saygılı olmak anlamına geldiğini düşünürdü. İnsanlar eskiden DÜŞÜNÜRDÜ... Ama saygı gösterilenler de buna lâyık insanlardı, söyledikleri sözün bir değeri, anlamı olduğunu bilirdi herkes...

Şimdi bakıyorum da Türkiye çok, ama çok farklı bir ülke olmaya başladı... 7,5 yıldır süren AKP iktidarı, insanları farklı bir yöne yönlendirmek için son derece ciddi bir çaba içine girdi.

Bütün gün televizyonlardan, “memleketin” ne kadar iyiye gittiğini duyuyoruz, dinliyoruz ama iş sokaktaki insana gelince, duyup dinlediklerimiz çok farklı...

Nasıl olmuşsa olmuş, BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üye olmuşuz. Eh bu başarı tabii, ama bu başarı yüzünden içerde olup biteni unuttuk, ha babam, de babam dışardaki sorunlarla uğraşıyoruz.

Hani şu son günlerin kıyameti Mavi Marmara Gemisi meselesi var ya...





• Bu gemi yola çıkmadan önce İsrail’in Ankara’daki büyükelçisi televizyona çıktı ve “biz bu gemiyi sokmayız kardeşim” dedi. İsrail’in yönetiminin faşist ve sorumsuz bir yönetim olduğunu da biliyoruz, bu da sürpriz değil. Eee peki neden gönderdik o zaman bu gemiyi? Hem Türkiye’nin tüm yardımlarını KIZILAY götürmez mi, geleneğimiz bu değil midir? Bu yeni yardımcılar nereden türediler? Neden onlar yapıyor bu işleri de Kızlay’ın esamesi okunmuyor?

• On kişi öldürüldü bu gemide, peki bunun hesabını hangi vurdumduymazlar verecek?

• İsrail bizi, Kıbrıs’ta işgalci olarak gördüğünü söylüyor ve bize karşı eyleme geçecek(miş), bunun altından nasıl kalkacağız?

• PKK gün geçmiyor adam öldürüyor, şehit cenazesinden geçilmiyor ortalık. Ah vah ediyor hükümet, cenazelere bakanlar, milletvekilleri gidiyor, ama Taksim Meydanı’nda eylem yapan ve “artık yeter” diyen kimse yok. Bu ne biçim duyarlılık. Yani PKK’nın öldürdükleri, Mavi Marmara Gemisi’nde ölenlere göre ikinci sınıf şehit mi oluyor? Bilsek de ona göre davransak !



• ABD bizimle dalga geçiyor. O ilk ziyaretini bize yapan Obama, Güvenlik Konseyi’nde İran’a karşı yaptırım kararı aldırıyor ve bizim Brezilya ile kalkıştığımız diplomatik girişimi kabul etmediğini, bu karar açıklanmadan bir iki saat önce bize bildiriyor. Hani onurlu dış politika?



• Hani Ermenistan işini çözüyordu bizim “romantik” dışişleri bakanımız? Ne oldu? Sorsak şimdi “onun da zamanı gelecek, göreceksiniz..” diye ortalama bir yanıt alacağız.

“Memlekette” Maden işçisi grizuya kurban, işçi, memur, emekli açlık sınırında, İstanbul desen ayrı alem, bir yağmura teslim oluyor, insanların yağmur suyunda boğulduğu bir “çağdaş” metropolde yaşıyoruz anlayacağınız...

Anlatmakla bitmez...

Türkiye değişiyor, artık yurttaşını umursamayan, ille bölgesel güç olmanın, yurt dışında sevilip sayılmanın (!) mağrifet sayıldığı bir ülkeye dönüşüyor..

Avrupa Birliğine girmenin “hedef” olduğu, ama bu hedef için hiç bir uyumun olmadığı bir garip ülkeye dönüşüyor ve inanın ben bu Türkiye’yi anlayıp, tanımakta güçlük çekiyorum...

8 Haziran 2010 Salı

BEYOĞLU



http://www.mimdap.org/w/?p=11871

Yukarıdaki link çok önemli bilgiler ve fotograflar içeriyor, ancak :

1) Beyoğlu Belediyesi çakmakta olduğu plaketleri en azınan  Türkçe ve İngilizce olarak yapmalıdır

2) Markiz Paastahanesi'nin üzerindeki Roberts Cafe yazısı çıkartılmalı ve pastahanenin orijinal görüntüsü korunmalıdır


3) Namanlı Yurdu feci bir durumdadır, kurtarılmalı, içinde bulunduğu döküntü halden sıyrılması sağlanmalıdır.
 
4) Rejans Lokantasına birisinin tas kebabı ile beefstragonof arsındaki farkı öğretmelidir



Benim aklıma ilk anda gelenler bunlar, başka önerileri olanla da yazarlarsa eğer ne iyi olur

Cüneyt Ayral

“KADINIM” ŞARKISI...



MEHMET TEOMAN ÇEKTİĞİ İLK FOTOGRAFLARINDAN BİRİSİNİ SON KİTABIMIN, MÜREKKEP KÂAT VE SEN'İN KAPAK FOTOGRAFI OLARAK KULLANMAMA İZİN VERDİ.. KULLANDIM !.. AMA NE OLDUYSA BİR TÜRLÜ KİTABI ONA ULAŞTIRAMADIM, YA KİTAP GİTTİĞİNDE O YOKTU, YA DA O BURALARDAYKEN BEN YOKTUM.. GEÇENDE HABERLEŞTİK.. EN İYİ YOLU BULDUK, 24 HAZİRAN 2010 DA THE HALL'DA AÇILACAK OLAN MEHMET SAĞBAŞ RESİM SERGİSİNİN AÇILIŞINDA "NOSTALJİK EROTİK" MÜZİK YAPACAK, BEN DE KİTAPLARI KOLTUĞUMUN ALTINA ALIP ONA GÖTÜRECEĞİM, BİRİSİNİ BEN İMZALAYIP ONA VERECEĞİM, BİRİSİNİ DE O İMZALAYIP BANA GERİ VERECEK.. PRATİK ÇÖZÜM DEĞİL Mİ?




Cüneyt Ayral

“KADINIM” ŞARKISI...



Başlığı okuyanların hangi kadınım şarkısı demeyeceğinden çok eminim. Çünkü sadece bir tane “Kadınım” şarkısı var. Dünyadaki şarkıların hemen hemen hepsi kadın ve erkek ilişkilerine dayanırken bizim ülkemizde kadınım deyince aklımıza sadece tek şarkı geliyor. Tanju Okan’ın, Mehmet Teoman’dan ricası sonucu ortaya çıkan muhteşem şarkısı…Hani zevkler ve renkler tartışılmaz derler ya da her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi vardır. Fakat nedense kadınım deyince herkes ortak bir paydada buluşuyor. Şimdiye kadar “Ben o şarkıdan hoşlanmıyorum”u bırakın da, bu şarkının adı geçince o şarkıya övgüler sıralamayan bir insan görmedim. Peki ama kimdir bu muhteşem şarkının söz yazarı?

Mehmet Teoman’ın sıradan bir hayatının olmaması lazım ki tüm insanları derinden etkileyebilen bu harika şarkıyı ortaya çıkarabilsin. Büyük dedesi Varşova Mutasarrıfı ve Trabzon Valisi Reşat Paşa, dedesi Beylerbeyi Sarayı doktoru, babası kordiplomatik müfettiş ve Maarif ve Galatasaray Lisesi Müdürlerinden Ali Teoman. Böyle bir aileyi duyunca zaten genlerden bir şeyler gelmiş diyebilirsiniz. Sadece bu kadar olsa… 1950’lerde ilkokulu Paris’te okudu. 1960’larda Galatasaray Lisesi’ni bitirdi, biraz hukuk, biraz gazetecilik tahsili gördü. Muhabirlik, otobüs firmalarında hostluk, çeşitli otellerde resepsiyon memurluğu, küçük çaplı turistik tesislerde yöneticilik görevlerinde bulundu. Bu dönemde ilk evliliğini ve er olarak askerliğini yaptı. 1970’lerin başlarında Koç topluluğuna girdi ve üç yıl boyunca TOFAŞ’ın Güney Doğu bölge sorumluğu görevinde yer aldı. İstifa edip şarkı sözü yazmaya başladı. 1980’lerde gazino, gece kulübü, tiyatro vb. mekânlara şov, kabare, müzikli oyunlar yazdı yönetti, sahneye koydu. Aynı sektörde menajerlik, emprezaryoluk, süpervizörlük, danışmanlık, prodüktörlük ve işletmecilik yaptı.

Araya butik giyim imalatı, mağazacılık, defile organizasyonları ve koreografisi, gümüş takı, hediyelik eşya sektörlerinde imalat ve idareciliği de sıkıştırdı. Bu dönemde ardı ardına iki evlilik yaptı. Bu evliliklerden biri ünlü şarkıcı Ayşegül Aldinç ileydi.

1990’larda çeşitli sanatçılara albüm konsept ve prodüktörlüğü yapmanın yanı sıra, bir sinema filminde ve çeşitli televizyon dizilerinde küçük roller aldı. Yeni kurulmuş bir kanalda kendi hazırlayıp sunduğu özgün formatta 100 bölümlük sohbet programına imza attı. Bu dönemin sonuna doğru DJ’liğe soyundu.

2007 yılının Ağustos ayında her türlü gece çalışmalarını, iş ilişkilerini askıya alarak, kalem kâğıdı bir kenara bırakarak hayatında ilk defa edindiği bir fotoğraf makinesiyle ve hiç bir eğitim almadan sokaklarda kendi deyimiyle “Objektifiyle şarkı sözleri yazmaya” başladı.

Mehmet Teoman her an her yerde karşınıza çıkabilir bazen bir Nükhet Duru, Ajda Pekkan, Tanju Okan ya da Zuhal Olcay parçasında, bazen internette fotoğrafçılıkla ilgili bir sitede, bazen bir gece kulübünde DJ olarak ya da televizyonda bir program sunucusu ya da bir sinema filminde oyuncu, senarist ya da yapımcı olarak ya da menajer, prodüktör, muhabir, işletmeci vs…





Nükhet Duru’yu Nükhet Duru yapan Beni Benimle Bırak şarkısının sözlerini yazan; Neyzen Ali’yi Uluslararası Monroe Caz Festivali’ne çıkartan; Nisa Serezli, Tolga Aşkıner, Göksel Kortay, Kerem Yılmazer, Hadi Çaman, Mehmet Ali Erbil, Ali Poyrazoğlu, Uğur Yücel gibi değerlerimizi, her şeyleriyle uğraşıp ülke sınırları ötesine dek tanıtan Mehmet Teoman’dı.





Zuhal Olcay’ın ilk albümü Küçük Bir Öykü’nün tüm sözlerini yazmış; nice kabare, müzikal de, onun eseri olmuş; Candan Erçetin’le kurduğu bir şirketle radyo, TV programları yapmıştı. Timur Selçuk’la da grup oluşturmuştu. Biliyorum şu anda bu satırları okuyanlar –kendisini tanıyanlar hariç-“Bu adam nasıl bir adammış böyle” diyecekler. Yalnız şunu da belirteyim anlattıklarım çok üstten şeylerdi aslında. Ayrıntılara inersem klavyeye basmaktan parmaklarımın ağrıyacağını düşündüm. Fakat şunu da eklemeden geçemeyeceğim, Mehmet Teoman’ın çektiği fotoğraflara hemen şimdi internetten arama motorundan bakmanızı istiyorum. Tanıdığım pek çok fotoğraf dersi veren insandan çok daha iyi fotoğraflar çekmiş sanatçı. Benim inandığım şey de burada saklı aslında. Sanatçı… Sanatçı dediğin bir alanla sınırlı kalmamalı gerçek bir sanatkârsa eğer elini attığı her işte sanatını konuşturmalı, kendisini sınırlamamalı bir branşla.






“Pekiyi ama şimdi bu adam nerede?” diyenler var mı acaba? Duyar gibiyim cevabı. Kendisi gibi pek çok alana el atmış olan en son yazar ve küratör olarak takip edebildiğim Mehmet Teoman’ın samimi arkadaşı Cüneyt Ayral’ın ilginç ve farklı konseptli sergi açılışlarından birinde dj lik yapacak. Roxsane ve Cüneyt Ayral’ın küratörlüğünde Beyoğlu The Hall’de(Emek Sineması’nın biraz ilerisinde) başarılı ve çok yönlü ressam Yrd. Dç. Dr. Mehmet Sağbaş’ın 24 Haziran’da açılacak olan sergisinde Mehmet Teoman’ın performansını izleyebilirsiniz.

Sanat ve sevgi ile

Şöhret DOĞRUYOL

Özgün Genç Ressamlar Mısır Apartmanında...




Bu sezon, genç Madonna'nın anadan doğma halleriyle, Ferhat Deniz'in kâbusları ve Ayşegül Sağbaş'ın en olmadık zamanlarda yakalanan kadınlarıyla (fadular) başarılı genç sanatçılara yer veren CDA Projects, hızını hiç kesmeden yine farklı tarzları olan sanatçıları bularak Genç/Yeni/Farklı adında yeni sergisini geçtiğimiz günlerde (5 Haziran) açtı.


Yaklaşık 500, otuz beş yaş altı genç sanatçının başvuru yaptığı, fakat içlerinden 26 genç sanatçının eserlerinin seçilerek sergilenmeye değer bulunduğu sergi, Beyoğlu, Mısır Apartman’ın iki katında yer alan CDA Projects ve Casa Dell’Arte galerileri’nde açıldı.- Bilindiği üzere Mısır Apartmanı'ndaki galerilerden Casa Dell'Arte, geçtiğimiz yıl Midnight Express'ten boşalan daireye genç kardeşi CDA Projects'i yerleştirmişti- Diğer açılışlardan farklı olarak bu sergide ses sistemleri kurulup müzik yüksek dozda verilmişti. Benzer şeyleri geçtiğimiz günlerde açılan Roxsane ve Cüneyt Ayral’ın küratörlüğünü yaptığı Koray Erkaya’nın fotoğraf sergisinde de görmüştük. Tüm bunlar akıllara artık İstanbul’daki sergi açılışlarının konseptleri mi değişiyor sorusunu getirmiyor değil. İnsanlar, hem sergiyi geziyor hem de kendilerini bir partinin içine düşmüş gibi hissediyor.



.Amacı çağdaş Türk sanatının yeni temsilcilerini desteklemek olan sergide bu sene jüri görevini Türkiye’de ilk ve tek ‘Müzecilik’ eğitim programının kurucusu Prof. Tomur Atagök üstlendi. Sergide eserleri bulunan genç yeteneklerse: Burçin Başar, Aslı Torcu, Hüseyin Rüstemoğlu, Çağla Cömert, Ece Akay, Aslı Narin, Gözde Başkent, N.Müge Selçuk, Şerif Karasu, Leyla Emadi, Dilek Ayker, Şefik Özcan, Elçin Acun, R. Alpagut Ayberk, Mehmet Sağbaş, Ercan Akın, Seyit Mehmet Bucukoğlu, Funda Alkan, İpek Şenel, Seçil Büyükkan, Ekin Onat Von Merhart, Faruk Yiğen, Kezban Boyla, Sema Kayaönu, Zeynep Kayan ve Elif Süsler.



Genç yeteneklerden iki isim bitirdikleri bölümlerden farklı bir alanda yaptıkları başarılı çalışmalarla dikkatleri çekiyor. Bunlardan biri Ekin Onat Von Merhart. Sanatçı Berlin Konservatuarında Bale ve Koreografi eğitimi almasına rağmen resim alanında diğer çağdaşlarından çok daha özgün çalışmaları ile kendini ortaya koyuyor. Diğer bir genç yetenek Mehmet Sağbaş ise tıpkı 61. Cannes Film Festivali’nde "Üç Maymun" filmiyle "En İyi Yönetmen" ödülünü kazanan yönetmen Nuri Bilge Ceylan gibi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği mezunu… Sanatçı bu bölümü bitirmekle de kalmayıp Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de doktorasını tamamlayarak Yrd. Doç. Dr. olarak öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Çok ilginçtir ki ünlü koleksiyoner Orhan Karadoğan da bu bölümden mezundur. Acaba bu fakültede gizli bir sanat eğitimi veriliyor da bizim mi haberimiz yok(!)

26 genç ve özgün ressamdan oluşan “Genç/Yeni/Farklı” adlı sergi 30 Haziran’a kadar CDA Projects ve Casa Dell’Arte galerileri’nde görülebilinir.

Sanat ve sevgi ile…

Şöhret DOĞRUYOL




6 Haziran 2010 Pazar

SANAT DOSTLUĞU KÖRÜKLÜYOR.. NE GÜZEL BUNU DUYMAK..




Türk-Ermeni Yakinlasmasi Fransa'nin Saint-Louis şehrinde gerçekleşti

Nedim Gürsel Fransa'nin Saint-Louis Kentindeki Kitap Fuari'nda Charles
Aznavour'la birlikte kitaplarini imzaladi.
Aznavour Gürsel'e « Alçak Sesle » adli kitabini « Geçmisimiz ne olursa olsun
ortak gelecegimize  insallah ve dostlukla » diye imzaladi.


Nedim Gürsel de Aznavour'a Fransizcaya çevrilen son kitabi « Yedi Dervisler » 'i
imzalayarak hediye etti ve ünlü sarkicinin önünde uzayan hayran kalabaligini
kastederek « Komsuda piser bize de düser » dedi.
Seksen bes yasindaki Charles Aznavour'un annesi Anadolu kökenli bir Ermeni,
babasiysa Gürcü

5 Haziran 2010 Cumartesi

GIFT



KORAY ERKAYA GAVE ME A SPECIAL GIFT TODAY..

THIS PHOTO MEANS SO MANY WORDS & MEMORIES FOR ME..

TKS KORAY ! IT WAS NICE...

PLS NOTE THAT THIS PHOTO HAS NOT BEEN EXHIBITED AT HIS LAST EXHIBITION...

Cüneyt Ayral