15 Ağustos 2010 Pazar

H A Y I R !...




İsmet İnönü’nün önderliğinde başlayan çok partili demokrasinin 27 Mayıs 1960  darbesi ile sona erdirilmesi, Şişli’deki evimizde, ben henüz 6 yaşımdayken bayram havasında kutlanmıştı..

Daha sonra annem ve babam altın nikâh yüzüklerini devlete vermişler ve karşılığında metal yüzükler takmışlardı..

Yıllar sonra bir gün annemin, vermiş olduğu yüzüklerin hesabını kimseye soramadığından yakındığını anımsıyorum.. Bunun üzerine babam yeni altın yüzükler almış, 1960 ihtilâline olan bağlılığını, konuyu tartıştırmayarak belli etmişti.

27 Mayıs uzun yıllar bayram olarak kutlandı ve resmi tarihimizde, okullarda “haklı bir müdahale” olarak öğretildi. Yanlıştı...

Türkiye’de demokrasi, askeri bir darbe ile durdurulmuş, ardından 1961 Anayasası yapılmıştı. Bu Anayasa’nın mimarı Prof. Mümtaz Sosyal daha sonra üniversitede öğretmenim oldu. Bu Anayasa’nın Türkiye’de yapılmış en ilerici Anayasa olduğuna inancımı halâ koruyorum. Bu düzeyde demokratik bir Anayasamız bir daha olamadı.

Ardından 12 Mart 1971 Muhtırasını yaşadık.. Demokrasi yeniden Askerin himayesine alınmıştı. İlk gençliğimde, bütün yaşamımızı belirleyen – alt üst eden bu olay, Türkiye’deki dengelerin alt üst olduğu dönemdir..

12 Eylül 1980 Kenan Evren ve arkadaşlarının yapmış olduğu darbe ise, Türkiye’yi “muz cumhuryeti” düzeyine indirgeyen bir darbedir.

Kenan Evren’in zaman zaman televizyonlarda, halâ anlatmaktan utanmadığı darbenin arka perdesi, Askerlerin insanımızı yeteri kadar “yetkin” görmemekte olduğunun belgesidir. Her konuşmasında toplumumuzu aşağılayan Evren, konuşmalarında az partili bir demokrasi istediğini, sol görüşün bu ülkede pek taraftarı olmadığını, bu yüzden de, bir sol partinin yeteceğini söyleyerek, insanların seçme ve seçilme özgürlüklerini aşağılayan konuşmalarını, sırıtarak sürdürmektedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hazırladığı ve 12 Eylül Anayası’nı değiştirdiği savı ile halktan EVET oyu istediği Anayasa değişikleri, 12 Eylül’ün darbeci mantığını sürdüren ve insanımızı aşağılamayı bırakmayan bir değişiklikler düzenidir, çünkü :

  • Seçim barajı Kenan Evren’in arzusu ve garip mantığı ile %10 olarak koyulmuş ve halen devam etmektedir. Bu da çoğulcu demokrasinin önündeki en önemli engeldir. Bu milletin “koalisyonlara hasır olmadığı” gerekçesini öne süren Evren mantığı, çarpıktır ve milleti aşağılamaktadır. Bu mantık, insanımızın kalitesini belirlemeye yönelik tipik faşist bir mantıktır.
  • Bu Anayasa değişikliği parti içi demokrasiyi sağlamamakta, liderler sultasını sürüdürmektedir. Bu da Türkiye’de gerçek demokrasiye geçişi iyice geciktirmektedir, gençlerin, yaratıcı düşüncenin önünü kesmektedir
  • Bu Anayasa dokunulmazlıkları kaldırmamakta, yağma ve soygun düzeninin sürmesi için gerekli olan “dokunulmazlık” zırhını  korumaktadır. Oysa milletvekilleri için gerekli olan yalnızca kürsü dokunulmalığıdır.
  • Başbakan YARSAV’ı bir sivil toplum örgütü olarak değerlendirmekte ve güvenmediğini açıkça söyleyerek
a)      Sivil toplum örgütlerine olan güvensizliğini ve korkusunu açıklamış
b)      Güçler ayrılığı ilkesine karşı olduğunu da böylece belirtmiştir

  • Hukuk sistemi bu Anayasa değişiklikleri ile ayaklar altına alınmakta ve zedelenmektedir. Hangi parti iktidara gelirse gelsin, Cumhurbaşkanı ve TBMM’inin kontrol edilemez hale gelmesi, yetkilerinin sınırsızlaştırılması demokrasinin geleceği için ciddi bir tehlikedir.
  • YÖK gibi, özgür düşünce ortamını engelleyen kurumların, değişikliklerle kaldırılmaması da, siyasi iktidarların üniversteler üzerindeki vesayetinin devam edeceği anlamını taşımaktadır.

İşte bu yüzden ben Anayasa değişikliğine HAYIR diyorum...

Çünkü bu Anayasa ile 12 Eylül anti demokratik düzeninin değişmeyeceğini biliyorum, görüyorum.

12 Eylül paşalarının yargılanamsına gelince... Ancak gülüyorum !...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder