Bedri Baykam’ı daha altı yaşındayken açmış olduğu sergisinden beri tanırım, bilirim.
Bedri Baykam Türkiye’de sanatın gerillasıdır.
Gerek resimleri, gerek romanları ve diğer kitapları ile toplumu aydınlatmak, uyandırmak ve diri tutmak için elinden geleni ardına koymayan bir sanatçıdır.
Bedri Baykam, mağdur olan her sanatçının yanında olmuştur. Her sergide vardır, gider, destekler, yüreklendirir sanatçıları.
Bedri ile bundan kısa bir süre önce konuşurken, sürekli tehdit altında olduğunu, bu yüzden de silah taşımak zorunda olduğunu söylemişti. Ve sonunda olan oldu işte. Ama beklemediği bir anda, beklemediği bir şekilde bıçaklandı.
Olan yalnızca Bedri’nin bıçaklanması değildir !
Bedri, başbakanın “ucube” diye nitelediği bir sanat ürününün yıkılmasına karşı yapılan bir toplantıdan sonra bıçaklanmıştır. Bunun üzerinde ciddi olarak durmak ve çok düşünmek gerekir.
Bedri, İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz bıçaklanmış, yanında, etrafında bulunan “hemşehrileri” onu arabalarına alıp, hastahaneye yetiştirmek yerine, kaçıp gitmeyi yeğlemişlerdir. Umursamamışlardır !
Belki de iyileştikten sonra, o görüntüleri seyerederken, Bedri’yi en çok yaralayacak olan da bu olacaktır. Uğruna zamanını ve enerjisini harcamakta olduğu insanlarının korkaklığından ve umursamazlığından utanacaktır.
Her zaman altını çizmiş olduğum “göçebe toplumların umursamazlığı” bu olayda da görülmüştür. Ne yazık ki toplumumuzu saran umursamazlık ve korku bugünkü iktidarın sorumsuzluklarının sonucudur.
Bundan üç yıl kadar önce, sokağın ortasında bıçaklanarak kaçırılmıştım. Beş bıçak darbesi almıştım ve kan kaybetmeye başlayınca, kaçırılanlar tarafından çağırılan (öleceğimden korktukları için) bir ambülansa koyulmuştum. İnanmayacaksınız ama, Ambülans, olay “kriminal” olduğu gerekçesi ile beni almak istememiş ve izin için merkezini aramıştı, daha sonra Okmeydanı Araştırma Hastahanesine yetiştirilmiştim ve ölümden böylece kurtulmuştum.
Bu kaçırılma ve bıçaklanma olayı sonrasında, gerek suçlular, gerekse azmettirenler hemen yakalanmışlardı.
Azmettirenler bir iki gün içinde, suçu fiilen işleyenler ise 2 ay sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlar, benim savcılıktan talep ettiğim koruma da verilmemişti/verilmedi.
Mahkeme 2 yıl sürdü. Azmettirenler 4’er yıl, fillen suçu işleyenler de 8’er yıl hapise mahkum oldular. Elbette temyiz ettiler ve halen dava Yargıtay’dan dönmedi. Yani suçlu oldukları yargı tarafından kesinleşmiş olanlar halen ortalıkta dolaşabiliyorlar.
Bunu neden anlatıyorum?
Çünkü Bedri Baykam’ı ve asistanını bıçaklayan da, aynı şekilde birkaç gün sonra serbest kalacaktır ve bilemediniz, en çok 8 yıl hapisle cezalandırılacak ve infaz yasasının olanaklarından yararlanıp bir iki yıl yattıktan sonra, yine serseri bir mayın gibi toplum yaşantımızın içine katılacaktır.
Ama Balbay’lar, delilleri karartırlar korkusuyla yıllardır tutuklular !...
12 Haziran 2011 seçimleri çok yakında. Türkiye artık gerçekleri görebilmelidir. Tek sözcükle, “uygunsuz” insanlara oy vermemeyi yeğlemelidir.
Sekiz yıldır süren iktidar, Türkiye’yi gerçek bir uçurumun eşiğine süreklemiştir, bugün şehirlerde yaşamak hemen hemen olanaksızlaşmıştır. Kaçırılan ve öldürülen çocuklar, parça parça kesilen kadınlar ve sokak ortasında bıçaklanan snatçılar, ilericiler.. İşte sosyal yaşantımızın resimi budur.
Bedir Baykam, yaşamının son günlerinde kendisini savunmak zorunda bırakılan Türkân Saylan’ın resmini yapıyordu, fotograf bu resimi yaparken çekildi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder