İnsanı unutturan, kanın tarihini dahi ters yüz eden iktidar olma isteği,
hangi kapıdan dönecek bulmak zortundayız.
İçinde kan olmayan o kapıyı
gerekirse icad etmeliyiz.
(sayfa 148)
Çok uzun zamandır kendi kendime sormakta olduğum soruların tüm yanıtlarını bulduğum kitap: DAĞIN ARDINA BAKMAK, Timaş yayınları, 3. Baskı Mart 2011, 14,50 TL. Yazarı.....
2000 yılının hangi ayı olduğunu anımsamıyorum. Kendimden menkul sürgünde olduğum Güney Fransa’nın Nice şehrinde bir telefon geldi. Hattın öbür ucunda, büyük usta İlhan Berk, Lodeve şehrine Akdeniz Şiir Festivali’ne geleceğini söylüyordu.
Aradan yıllar geçmiş ve ustamı görmemiştim. Önce Paris’e varacak, oradan da Lodeve’e geçecekti. Hemen Paris’te yaşayan gazeteci ve fotograf sanatçısı arkadaşım Ahmet Sel’i aradım, Ahmet ustanın şiirlerinin bir bölümünü Fransızcaya çevirmiş ve yayımlatmıştı yıllar öncesinde, zaten biz de Ahmet ile İlhan Berk’in Bodrum’daki evinde tanışmıştık, yıllar ne çabuk geçmişti...
İlhan Berk Lodeve’e vardığı günün ertesinde, kaldığı otelde hemen buluştum. Bana Türkiye’den bir şairin daha geldiğini, adının Bejan Matur olduğunu ve çok önemli, genç, ama çok yetenekli bir şair olduğunu söyledi. Tanışacaktık..
Bejan Matur (sol başta) Lodeve Şiir Festivali'nde şiir okurken, sağ başta İlhan Berk
Demek ki ben Bejan Matur’un yüzünü göreli aradan 11 yıl geçmiş...
Şiirle uğraştığım, yazmayı denemekte olduğum 42 yılı aşkın zamanda, dizelerini, söyleyişini kıskandığım çok az sayıdaki, çok iyi şairlerden birisidir Bejan Matur.
2001 yılında, artık İstanbul’a gelip gitmeye başladığım zaman, ilk aradığım insanlardan birisi Bejan oldu. Onunla çok az görüştük, ama çok yoğun ve hoş bir dostluğumuz oldu ve bunu hep anılarımda sakladım.
Çok sağlam, çok aklı başında ve yaptığını bilen bir şair arkadaşım vardı artık. Ondan bir tek şeyi gizledim, hissettirmemeye çalıştım, o da, onu kıskandığımı...
Bejan Matur ile 2001 yılında Ortaköyde sabah kahvesinde
O yıllar Bejan’ın yurt dışına yoğunlukla gidip gelemeye ve şiirini dünyaya okumaya başladığı yıllardı. Ben de Fransa’daydım ve çok görüşemedik...
Bundan kısa bir süre önce geldiğim İstanbul’da yeni kitabını görünce hemen alıp iki günde okuyuverdim. Sonra döndüm ve yeniden, bu kez altını çizerek bir kere daha okudum.
Bu kitap ile ilgili yazmak istediğim bu yazıyı da hayli düşündüm.
Acaba alıntılar yaparak mı kitabı anlatmalıydım, yoksa yıllardır süren bu amansız savaşta taraf olamayacağımı mı anlatmalıyıdım. Hem taraf olamayacağımı, hem de taraf olunamayacağını anlatıp, iki tarafın da insanlarının yanında olduğumdan mı söz etmeliydim?
Yoksa bu kitabı öne çıkartıp, bugün halâ şu kadar şehit verdik, bu kadar terörist öldürdük diyen “sayı tablosunu” sürdüren ve bunu sürdürmekte israr eden hükümeti mi eleştirmeliydim?
Kuzey Afrika’da ve Arap Yarımadasında, Orta Doğu’nun pek çok ülkesinde demokratik talepler ile “var olma” isteğinden söz eden uluslara öğütler yağdıran bir hükümetin, şapkasını önüne koyup, kendi durumuna bakamadığı gerçeğinin mi altını çizmeliydim? Bu aymazlığı avaz avaza anlatmak mı gerekiyordu?
Sonunda, Bejan Matur’un röportajlardan ve kendi görüşlerinden oluşan : DAĞIN ARDINA BAKMAK kitabının herkes tarafından okunması gerektiğinin altını çizmemin yeterli olacağını düşündüm, çünkü Bejan’ı tanıyorum. Onun yiğit bir yürek olduğunu, gerçekleri saptırmayacak kadar dürüst olduğunu da biliyorum. Bu da yeter...
DAĞIN ARDINA BAKMAK, herkes tarafından okunması gereken bir kitap, hem dağın arkasında olanların, hem de dağın bu yakasında olanların okuyup, ARTIK ANLAMAK ZORUNDA oldukları bir kitap.
Bu kitabın içindeki, “kanın durması gerektiği” önerisini düşünürken 2inci Dünya Savaşı sırasında birbirini amansızca öldüren Alman ve Fransız halklarının bugünkü dostluğu nasıl kurabilmiş olduklarını düşünmemiz gerekiyor. Ve dağın hangi yanında olursa olsun, ölenlerin hepsinin bizim çocuklarımız olduklarını da unutmamalıyız.
Herkes, diğeri kadar suçlu ve masum, ama insanlara işkence yapmanın, köyleri yakıp, insanlarını sürgüne zorlamanın affedilir bir yanı olmadığının altını AİHM bile çizmedi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder