Londra’nın ünlü Hyde Parkında “speckers corner” (konuşmacılar köşesi)diye bir köşe vardır, oradaki hazır kürsüye insanlar çıkarlar ve istediklerini konuşmaya başlarlar. Beş dakika süren konuşma da vardır, beş saat süreni de.. Dinleneni de vardır, kimseyi ilgilendiremeyeni de..
Ama önemli olan konuşma ve anlatma özgürlüğüdür ! Neredeyse sokağın ortası diyebiliriz, koskoca parkın, caddeye bakan bu köşesinde, aklınıza gelebilecek her konuda konuşabiliyor insanlar. Çünkü, Birleşik Krallık, demokrasiye inanıyor ve insanların konuşmalarından çekinip korkmuyor.
Yıllardır insanları sindirerek, eski sömürgeci patronlarına “biat” etmiş olan Kuzey Afrika’nın ülkelerinde, insanlar sokağa çıkıp, yüksek sesle arzularını dillendirmeye başlayınca bakın neler oldu!
Tunus Devlet Başkanı çekip gitmek zorunda kaldı, Mısır’da, bu yazının başına oturduğumda, Mübarek pazarlığını sürüdürüyor, gitmemenin yollarını arıyor, ancak bir milyonu aşkın insan Kahire’nin meydanında “git artık” diye haykırışlarını sürdürüyor, eninde sonunda sokağın baskısına dayanamayacak ve gidecek Hüsnü Mübarek...
Bundan kaç yıl önceydi? 25 Aralık 1989 da Romanya’nın azgın diktatörü Çavuşesku, sokaklara çıkan halkın sesiyle boğulmamış mıydı? Ciddi sıkıntılardan geçen Romanya, bugün AB üyesi!
Arnavutluk’ta sular daha durulmuş değil, ama yıllarca kapalı bir rejim olarak yaşamış olan bu küçük ülkede sokaktan yükselen ses, eninde sonunda kensidisini duyuracak.
Lübnan ve Suriye ile Cezayir’de de halkın talepleri var ve bu talepler zaman zaman anti demokratik yollarla susturulmaya çalışılan sokak gösterileri ile dillendiriliyor... Ama liderler “kendilerine göre” geri adım atmaya başladılar. Demokrasi geleneğinin olmadığı yerlerde, atılan bu adımlar ancak demokratikleşmenin süresini uzatır, başka işe yaramaz.
Peki ya Türkiye’de neler olmuştu? Neler oluyor?
Meydanlara inen, taleplerini dillendiren insanlar her zaman polisin etkin gücü ile burun buruna geldiler Türkiye’de. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül, 1980 polisin yetemeyip, askerin sokağı sindirip püskürttüğü zamanlar oldu.
Ama bugün polisin orantısız güç kullanmayı sürüdürdüğünü, sokaktaki tüm eylemlere karşı hükümetin “susturun” dediği ap açık ortada.
Haklı demokratik taleplerini dillendirmek için sokaklara çıkan memurlar, işçiler, öğrenciler, hükümet güçleri tarafından sürekli olarak püskürtülüyorlar, ama hükümetin dilinden “demokratikleşme” hiç düşmüyor, demokratik hakların her gün daha da iyileştirildiğine dair, bir gün geçmiyor ki başbakan birşeyler söylememiş olsun.
SÖYLENEN İLE GERÇEK BİRBİRİ İLE ÖRTÜŞMÜYOR TÜRKİYE’DE!
Görünen o ki, bir zamanlar Fransız İhtilali dünyayı nasıl etkilemiş ise, Türk Kurtuluş Savaşı pek çok ülkenin kendi kaderini tayin etmek hakkını nasıl öğretebilmiş ise ezilmiş ülkelere ve sömürgecilerin başı derde girmiş, ülkeler özgürlüklerini elde etmeye başlamışlarsa o zaman, bugün de Tunus’ta başlayan ve Mısır’da zirvesine ulaşan sokak eylemleri, yeni bir söylemin, dünya için var olduğunun altını çiziyor.
Yıllardır Fransa’da, hemen hemen her gün bir yürüyüşe, bir sokak gösterisine tanık olursunuz, çünkü belediyenin, rektörlüğün ya da hükümetin almış olduğu bir karar ya da almayı düşündüğü ve toplumda tartışılmakta olan bir karar, onu beğenmeyenler tarafından protesto edilir ve nasıl olması gerektiği üzerine söylem geliştirilir. Bu iş demokrasilerde sokakta da yapılır.
Demokratım dediğiniz zaman, nasıl eleştirye açık olmak zorundaysanız, nasıl azınlığın çoğunluğu yönetmesini peşinen kabul ediyorsanız, sokağın da sesini dinlemeyi öğrenmek zorundasınız, yoksa demokrasiden dem vurduğunuzda size, ya cahil derler, ya da demokrsiyi bilmeden, ondan söz ettiğiniz için, sizinle dalga geçerler..
Kızım sana söylüyorum ! Gelinim sen anla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder